Üzülüyorum Günümüz Çocuklarına

Günümüzde çocuklar dünyaya gelmeden önce paranin alacagi her seye sahip olabiliyorlar. Dogum doktor gözetiminde gerçeklesiyor. Çocuk altin takilarla karsilaniyor. El bebek gül bebek el üstünde tutuluyor, topragi bos ver mikrop kapar diye nerdeyse evdeki haliya bile bastirilmiyor. Ama biz öylemiydik… Anamiz dogum öncesi neler yapardi bizim için!!! Birkaç kundak bezi, kepek yastik – dösek, egri bügrü agaçlarin en düzgününden yapilan gicirdayan evladiyelik besik, besik tepesine asili bir muska ,muskaya dikili nazar boncugu kurumus igde dali birkaç eski para, teneke bir cingirak, kullanila kullanila dönmekte zorlanan tekerli bir kagnicak, bir tutuk, bir patik evin kösesine de elenip yigilan kundak topragi oldumu hazirlik bitmistir. Dogumu köyün yasli ebelerinden biri yaptirir, oglan olursa bir sevinç kiz olursa buruk bir kabullenme, kisa bir sürede unutulan cinsiyet kavrami ve hayata atilan ilk adim. En tatlisi da çocuga gözle elle mimiklerle yapilan uyarilara, gülen gözlerle gülümseyen çocuk tepkisi… Ne hos bir manzara ahhh.. Genellikle onun gece yatisina hazirlanmasi ise ne doyumsuz bir an di. Besik içerisine kundak bezi serilir, isinmasi için zeytin yagi tenekesi ile tandir közüne konan kundak topragi çikarilir bezin üzerine dökülür. O kavruk toprak kokusunu koklayarak ellerini içerisine sokup küçük dumanlar çikaran evin çocuklarinin durdurmak mümkün mü!!! Annenin azarlayan sözü fazla gecikmez “ dölek durunnnnnn” ama kim takar ki durun u? Toprak, ana sicakligina, ana kokusuna bürünmüs sanki, insan bütün duyulari ile hissetmek istiyor. Toprak yakmayacak kadar soguyunca bebek poposu sicak toprakla kapatilir kundak bezi ile siki siki sarilir. Küçük yorgan üstüne örtülür yorgan ve bebek düsmesin diye bedeni saracak genislikte baglama bezi çene altindan geçirilip besik yanina bir sopa ile takilir. Çak cuk gicir bicir besik sallanmaya hazirdir artik. Birde neni söylendi mi deyme keyfine bücürün. Bildigim kadariyla bu toprakta yatan çocuklarda ne pisik nede mayasir olurdu. Ne krem kullanirdi anamiz nede pudra hepsi o sicak toprakta saklimydiki? Üzülüyorum günümüz çocuklarina iste bu güzellikleri yasayamadiklari için.

Besik gicirtisi kesildi mi yumurcagin yüz hatlari takip edilir. Gözler kapanmis toprak ana sicakliginda bedeninin tüm hücrelerine yayilmis. Ara sira gülücükler saçan dudak hatlari, uykunun derinliklerin çoktan yelken açmis. “Aman dölek durun uyandirmayin” diyen annenin nefesten farksiz sesi ortaligi tam bir sükunete davet eder. Zaman; uzun kis geceleriyse ahengi de bir baskadir. Aksam oturmalari genellikle tandiri yanan evde yapilir. Gün boyu as ekmek pisirmek için yakilan tandir aksam sohbetinin sicak toplanti masasi olur bir anda. Kefek tastan yapilan yuvarlak tandir kapagi tandirin agzina kapatilir. Tandirin etrafina yer minderleri serilir, üstüne tandir çulu örtülür. Duvarda asili çirakmadaki gaz çirasi yakilir. Gaz çirasindan çikan is s seklinde kalin siyah çizgiler çikararak yavas yavas aristaya yükselir. Sohbet ortami hazirdir artik. Birer ikiser yakin komsular haneye gelir. Tandir çulunun altina sokulup tandir kapagina ayaklari degecek sekilde oturulur ve bir sohbet çemberi olusturulur. Gecenin en önemli konusu genellikle çocuklara dini bilgiler ve namaz sureleri ögretilir. Rahmetli babam okumayi askerde ögrenmis mevlüt üslubunda dini kasideler kesik bas hikayeleri köroglu destani, Hz. Alinin cenklerini okur. Rahmetli Akka hala annesi gerçek ismini bilmiyorum Küllü Ebe, annem sesiz sesiz aglarlar. Küllü ebe masallar anlatir, kaf daginin ardindaki yedi basli devlerden, sirtinda adam tasiyan zümrüd-ü anka kuslarindan, kötülügün her zaman zalim, iyiligin her zaman baki oldugunu vurgulayan bir dizi masallar dünyasinda çocuklarin ellerinden tutar gezdirirdi. O gecelerde yastiga basimizi koydugumuzda hayal dünyamizda bilinmeyen masal dünyalarina dalar bir masal kahramani gibi uykunun derinliklerine yelken açardik. Düsünmeyi; düsününce dogruyu, güzeli, gerçegi bulabilecegimizin ip uçlari dinledigimiz hikaye ve masallarda gizliydi.
Iste üzülüyorum günümüz çocuklarina görsel dünyanin bütün nimetlerine bir tik kadar yakinlar. Hayalimizde canlandiramadigimiz devleri, zümrü-dü anka kuslarini, savas kahramanlarinin envayii çesidini gerek çizgi film, gerekse görsel efktlerle görebiliyorlar. Ama tandir basinin iç içe, can cana, ten tene, sicak anlatim tekniklerinden yoksunlar. En önemlisi de düsünmenin sonsuz güzelliklerinden o kadar yoksunlar ki düsünmek istedikleri her seyi hazir bulabiliyorlar. Bunun nesi kötü diye sorabilirsiniz. Emeksiz yemek olur mu. Düsünmek de bir emektir. Düsündükçe insan güzellesir ideali amaci netlesir.

En zor olani da sanirim evin büyük çocugu olmak Günün ilk isiklariyla birlikte görev baslar, sigiri, davari sür, esegin kolanini kürtününü çek, günün isine göre hegbeyi, torbayi, küregi, beli, çapayi, baltayi kazmayi seç, azigi getir götür, ati, esegi, öküzü yay, Evde birde küçük kardes varsa deme gitsin; ona ana ol, baba ol, besle, gezdir, düsürme aglatma…… Gün boyu küçük kardes hopbilinden inmez asagi. Hele bir de boyundan asagi sicak sulari saldi mi bacaksiz…. agbinin, ablanin çekilmez olur çilesi. Ama yinede güzeldir günler…Günes bir kavak boyu yükselince alpaslanin tepeden köye bir sessizlik çöker. Baga giden, tarlaya, bahçeye giden gitmistir. Saman kokusuyla birlikte istah açan dalga dalga pisen ekmek kokusu istahinizi kabartir. “Bu gün kim ekmek idiyorki?” sorusunun cevabini, nefis ekmek kokunun takibi ortaya çikarir. Adres genellikle tandirli örtmelerdir. Yakin komsu veya akrabalarin ortak kullandiklari bu alanlar, örtme sahibinin adiyla yada lakabiyla anilir. Ali hocanin örtmesi, gubatlarin örtmesi, dayinin öretmesi, yusufun örtmesi, ebisin örtmesi, alistalarin örtmesi, çopurun örtmesi, acerlerin örtmesi, alidayinin örtmesi, dandiklerin örtmesi, garimerlerin örtmesi gibi. Hangi örtmede yufka yapiliyor ise ögle yemeginin adresi de belirlenmis olur. Ögleye dogru etegine balcani biberi koyan kadinlar bu örtmelerin yolunu tutarlar. Örtmede karsilikli iki tahtada iki kadin hamur açar bir kadin bezi yapar bir kadinda evirir. Evirme isini evragaçla genellikle yasli ebeler yapar. Tandir örtmenin ortasinda , küllesi örtmenin çikisinda olur, külle ile tandir arasina saçma dökülür. Tandir kenarina üç tas konur üstüne ekmek saci kapatilir. Ekmek sacin üstünde pisirilirken, sislere takilan balcan ve biberlerde sacin altindan tandirin içerisine sallanarak pisirilir. Tandirda pisen biber ve balcanlar çikarilirken balon gibi siser ve yanik güzel bir koku salar. Bu arada bazlamalari da ebe pisirir iki kat büküp bir kenara atar. Balcan ve biberlerin kabuklari saçmalarin üzerine soyulur. Simsiyah olan balcan yüzleri soyulunca tatli bir kahverengi ortaya çikar. Sicacik bazlamalarin arasina balcanlar parça parça biberlerle birlikte yatirilir üzerine tuz atilir bir parça bazlama ile bastirilip ezilir ve dürüm yapilir. Sicak bazlama dürümünü kapan çocuk bekdes pinarinin basinda bulur kendini. Kagni yolagi bekdes pinarindan baslar aptal pinarina kadar devam eder. Kagni yolagi kagni ve at arabalarinin gidip gelmelerinden topragi un gibi olurdu. Dürüm bir elinde diger elinde bacaklari arasinda sögüt dalindan atini alan çocuk, tursucu ali emminin evinin önündeki dönemece kadar sakin sakin gider. Köy görünmez olunca naylon tikirlar ayaktan çikarilir sopanin boynuna asilir ve kagni yolundan aptal pinarina dogru bir toz bulutu yükselir.. Yalin ayak bu toprak üzerinde kosmak bir baska haz verirdi. Adimi atar atmaz toprak, toz gibi ayak parmaklarimizin arasini gidiklayarak su gibi havaya firlardi. Aptal pinarinin altinda sitti ebe etegini beline sokmus elini kaslari üzerinden siper ederek bakar bu toz bulutuna. Söylenir “köyün mazarat dölleri geliyor havti bulandiracaklar “
Üzülüyorum iste günümüz çocuklarina son derece modern dösenmis evlerde halilarda dolastilar ama ;; un olmus toprak üzerinde kosup degirmenden çikmis gibi toz bulutu içerisinde kaybolamadilar!!!!!!

Aptal pinari;pes pese dizili dört havtli bir zincir. Havtlar yaklasik yarim metre derinliginde iki metre boyunda uzununa dizili küçük havuzlar. Birinci havtin basindaki oluktan baslar zincir. Oluktan köpürerek akan buz gibi su birinci havti doldurur, birinci havtin dolum yerine açilan oluk ikinci havti ve sirasiyla havtlar birbirini doldurur. Son havttan akan su sitti ebenin çamur gölüne dogru kivrim büklüm ilerler. Çamur gölekte biriken sularla da sitti ebe bahçesindeki sebzelerini sular. Anadolu da su bir kültürdür, derede bayirda nemli bir yer görülse mutlaka o suyun gözü bulunur ve ortaya çikartilir, kurdun, kusun, insanin ihtiyacini karsilayacak sekilde bir düzenleme yapilir. Aptal pinari da bu amaca hizmet ediyordu. Ama, biz çocuklarin çimmek için gidebilecegi en yakin en güzel pinardi. Aptal pinarinin havtini görür görmez sögüt dalindan atlarimizdan atlar üstümüzde ne var ne yok çikartir havtin soguk sularinda tumup tumup çikarak çimerdik. Suyu tokatlar bir birimize sular fiskirtirdik, ara sira boy verip suyun derinligini ispatlamaya çalisirdik. Çok geçmeden üsümeye baslariz. Çamasirlarini kapan pinarin basindaki günese karsi duvarin üstüne serçeler gibi diziliriz. Soguk içimizi öylesine titretir ki dislerimizin birbirine vurmasina engel olamayiz. Farkinda olmadan garip sesler çikartarak yari islak yari kuru çamasirlarimizi giyeriz. Öyle ya birazdan davar sigir su içmeye gelecek. Suyu bulanik gören çobandan yada büyüklerden zilgit yemek var isin ucunda. Muzurluklarin tümü üzerimizde. Pinar civarinda geleniler deliklerinden alay edercesine kafasini çikarip bakarlar, yada görün beni dercesine iki ayaklari üzerinde saha kalkarlar. Görmez olurmuyuz hiç;; ayakkabilarina suyu dolduran geleni deligine kosar. Deligi su ile doldurabilirsek geleni islak bir sekilde kaybolmus sevimliligi ile karsimiza çikar yada bosu bosuna hayvancagizin yuvasini suyla boca ederiz. Köye dönme zamani, yüzümüzde suya girmisligin dogal damgasi beyazliklar, sögüt dalindan atlarla sakin bir dönüs baslar. Örtmede ekmek isi son bulmus boyumuz yüksekliginde yufkalar kalkmis siniler içerisin de eve götürülüyor. Örtmede un uhra temizligi de yapilmis, tozla is karisimi bir koku hakim. Tandira kaçan ufak tefek saçma kirintilari belili belirsiz bir duman meydana getiriyor. Bu arada kara çömlekler hazirlaniyor. Bu çömlekler kara topraktan mi yapilmis yoksa tandirdaki atese gömüle gömüle mi siyahlasmis? onu hiç bilemiyecegim. Çömlegin agzi tencereye biraz yakin genislikte, diger testi ve çömleklere göre karni da biraz genisçe sayilir. Kisacasi biz bu çömlege paklasi (kuru fasülye) çömlegi diyoruz. Haslanmis pakla, dogranmis sogan, salça, aci biber birde tuzlanip kurutulan kemikli et çömlege konur. Kurutulan etin tuzu önceden suda bekletilerek giderilir. Hazirlanan kara çömlek tandirdaki közün içerisine gömülür agzina da sal tastan kapak kapatilir. Bir müddet sonra kapaktan tikirti sesi gelmeye baslar, bu yemegin kaynamaya basladiginin isaretidir. Tikirtiyla birlikte de havaya paklasi kokusu hakim olur. Bu leziz kokuyu birkaç ev öteden hissetmek nerdeyse mümkün olurdu. Aksam sofra kuruluyor, yere sofra bezi serilir üstüne yerden 25-30cm yüksekliginde ayakli yuvarlak sofra tahtasi, bir kaç kuru sogan kesilmis, ortadaki ilançeye tahta kasikla karistirilan paklasi çömlegi bosaltiliyor, sulanmis yufkalar herkesin önüne birer birer konmus banaklayip yiyelim mi?.Yoksa dürüm mü yapalimmm?.
Üzülüyorum günümüz çocuklarina gerçi; beyaz köpüklü deniz dalgalari üzerinde balina çevikligi ile yüzmesini biliyorlar amma çimmesini bilmiyorlar!!.
Üzülüyorum günümüz çocuklarina gerçi; Italyan mutfagindan Çin mutfagina Hamburgerden Pizzaya kadar dünyanin lezzetlerini tadiyorlar ama paklasinin tadini bilmiyorlar!!!…………

Yazan: Hasan Basri Sağır

Bir yanıt yazın

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.